10 Nisan 2015 Cuma

Paskalya'da Paris

Paris her zaman iyi bir fikir gerçekten de! Bu şehrin ışıkları hiç sönmüyor; sürekli canlı... 

Klasik bir Paris turu yapmanın zararı olmaz diyerek "Camps Elysees" ve "Tour Eiffel"den gezmeye başladım. Ve tabiki de "Musee de Louvre"... 

Bunun yanında konuşulan ritmik bir dil ve muhteşem yemekler! Bu şehre "aşıklar şehri" denmesine şaşmamak lazım; gerçekten de herkes çift... Ancak biz iki kız kesinlikle daha güzel vakit geçirdik!

Yağmurlu ve puslu bir hafta sonu olmasına rağmen çok eğlenceliydi. 

İlk akşam "Epicure Restaurant"taydık. Masamıza 21:30 civarında oturduk ve saat 23:30 olmuştu ve biz hala bir şeyler yiyorduk. Filmlere ev sahipliği yapan bu restaurant inanılmaz. Sürekli ikramlar, peynirler, ev yapımı ekmekler, şaraplar, deniz ürünlerine doyamadık... Gecenin sonunda gelen bir servis arabası dolusu macaron ise geceye damgasını vurdu adeta! Macaron şehrinde başka tatlı yemek beklenemezdi zaten. 

 Daha sonrasında Paris'in ışıkları altında "Champs Elysees"de yürüyüş yaptık. Yağmur yağıyor olmasına rağmen kalabalık olan bu bulvarda biz de saatlerce yürüyerek geceyi sonlandırdık.

Ertesi sabah ilk iş olarak Musee De Louvre'da "Mona Lisa"yı ziyarete gittik. Elbette sergilendiği salon hınca hınç doluydu. Ama elbette ki Paris'e kadar gelmişken Mona Lisa'yı görmemek olmazdı...   



 Müzenin ilk katında hızlı bir tur attıktan sonra vedalaşarak oradan ayrıldık. Ancak bu müze için Paris'e en azından on gün gitmekte fayda var çünkü bilindiği üzere devasa müzeyi bir günde hatta birkaç saatte gezmek imkansız.   

Müzeye giriş sırası çok fazla; ancak Sein Nehri tarafından girildiği zaman daha hızlı işlem yapılıyor çünkü herkes ana girişe yöneldiğinden insanların müzeye girişi saatleri bulabiliyor. 

 Ve en sevdiğim yer olan "Laduree". Tek kelime ile inanılmaz! Olağan üstü! Macaronların atası dersem yanlış demiş olmam diye düşünüyorum. Paris'te nerede kahvaltı yapılır derseniz; tek cevap var! LADUREE...  

 Burayı nasıl anlatırım gerçekten bilemiyorum... Gümüş çatal bıçak takımları, kristal bardaklar, incecik porselenler... Yemekleri söylemiyorum bile çünkü burada ne yendiğinin pek de bir önemi yok... Her şey o kadar güzel ki. Bir taraftan kendi kahvaltımı yaparken, diğer masalarda insanların ne yediğine bakmaktan kendimi alamadım. 

Ben "French toast" tan yana tercih yaptım ve çok başarılı buldum.
Ancak belli bir saatten çok sonra çok kalabalık olduğu için gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda var.

Daha sonrasında ise elbette macaronların denedik. Burada insanın kendisini kaybetmesi gerçekten içten değil... 

 Alış veriş bölümüne gelecek olur isek Paris çok doğru bir tercih. Çünkü her kitleden insana hitap ediyor. Aslına bakılırsa Milano bile yanında zayıf kalıyor diyebilirim. İlk tercihimiz "Galeris Lafayette" idi. Kocaman olan bu alış veriş merkezinde her şeyi bulmak mümkün... Bunun dışında alış veriş caddeleri ve daha bir çok AVM bulmak mümkün. Ancak kısıtlı zamanımız olduğundan yolda vakit harcamamak ve bir kerede her şeye bakabilmek adına Lafeyette ilk tercihimiz oldu. 

Son günümüzde ise "Notre Dame" kilisesine gittik. Normalde zaten turistlerin akımına uğrayan kilise,  bir de paskalya olduğundan iyice kalabalıktı. İçeri girmemiz yarım saati bulduysa da beklemeye değer kesinlikle...

Dillere destan olan bu kilisenin yapımı 1500'lerde başlamış ve 1900'lerde tamamlanmış.

Kilisinin dışında ise Fransızların Dünyanın Merkezi yani "Zero Point" olarak adlandırdıkları nokta var. Bu nokta da oldukça ilgi görüyor. Tabiki biz de dünyanın merkezine ayak izlerimizi bıraktık...


Son olarak gittiğimiz yer ise Ressamlar Tepesi yani "Place du Tertre". Buranın tepesinde görkemli bir kilise bizi karşıladı. Yukarıya çıkmak meşakkatli olsa da buna değiyor cidden... Tepeye çıktığında tüm Paris'i ayaklarınızın altına alıyorsunuz. Ayrıca şehrin kalabalığından sonra nefes almak için de güzel bir yer. 

Kilisenin arka tarafına geçtiğimizde ise, buranın isminin neden ressamlar tepesi olduğunu anladık. Gerçekten de her yerde insanların resimlerini yapan ressamlar bulunuyor! 

Turistler portlerini yaptırıken, küçük cafelerde kahvelerini içebiliyorlar. 


Paris şüphesiz ki Avrupa'nın en güzel şehirlerinden bir tanesi ve bir hafta sonuna sığdırmaya çalışmak imkansız olmasının yanı sıra ışıklar şehrine yapılan bir haksızlık adeta... 

Bu şehri sindire sindire dolaşmak, tanımak gerekiyor. Bunun için de sanırım upuzun bir seyahat!

Yine de çok hafta sonumuz mükemmeldi!! Bunda Paris'in de etkisi olsa da bazen nerede değil kiminle olduğunuz daha çok önemlidir :)

Z.


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder