12 Mart 2015 Perşembe

Rüyalar Şehri...

Akşam yemeğinin ardından yürüyüş yapmak için dışarı çıktım. Evden çıkarken hiç bir planım yoktu; boş boş yürürken sıkılır mıyım ki diye boşuna düşünmüşüm. Çünkü insanın bu şehirde sıkılma ihtimali yok! Neden mi? Çünkü her köşe başında bir başka sanat eseri, bir başka tarihi bina var da ondan... 

Şehir buram buram tarih kokuyor. Arnavut kaldırımlarında yürürken, kendimi Orta Çağ döneminde çekilen bir film setinde hissettim; ve her dışarı çıkışımda bu his hep var! Aynı sokaklardan her gün geçsem bile, her geçen gün başka bir detay gözüme çarpıyor ve bu sayede sanki o sokaklardan ilk defa geçiyormuşum gibi hissediyorum. Şehir tüm güzelliğini bir kerede göstermiyor adeta! Torino'yu tamamen anlayabilmek ve tanıyabilmek için detaylarda kaybolmak gerekli; başka yolu yok. Ama ne yazık ki bu dediğim hemen olacak bir şey değil. Bugün buradaki 38. günüm ve evimin olduğu sokakta dahi her gün başka bir detayla karşılaşıyorum. Bu aslında çok heyecan verici!

 Gitmeyi en çok sevdiğim yerlerden birisi "Madama Plazzo"; yani Torino'nun opera binası. İçeriye girip binayı incelemeyi çok seviyorum ve balkonundan tüm şehre bakmak da harika doğrusu! Hafta sonları inanılmaz dolu oluyor; dolayısıyla ben hafta içi gitmeyi tercih ediyorum. Eve giderken şöyle bir göz atmak en sevdiğim aktiviteler arasında!


 Bunun dışında, Mole'ye bakmak nedense her zaman huzur veriyor insana. Henüz Torino'nun ""Eiffel Kulesi'ne" çıkamamış olsam da, o merdivenleri teker teker çıkacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum...

Torino'yu temsil eden en önemli bir başka şey ise Slow Food konsepti... Fast Food'a tepki olarak doğan bu akım yemeklerin doğal veya organik malzemelerden oluşmasını ve yavaş yavaş sağlıklı bir şekilde piştikten sonra, belki güzel bir İtalyan şarabı eşliğinde, tabiki tatlı bir sohbet ile acele edilmeden yenilmesini; yani tadının çıkarılmasını öngörüyor. Bu konsept tüm dünyaya yayılmış durumda ve ilk ve en önemli temsilcisi ise Torino kökenli "Eatly". Eatly, İstanbul da dahil olmak üzere dünyanın bir çok şehrinde var. Fiyatlar normale göre biraz daha pahalı olsa da, kesinlikle denemeye değer!

          










Şehir merkezinde iki tane hayran olduğum meydan var. Bunlardan bir tanesi "Piazza Carlo Alberto". Bu meydanda birbirinden güzel tarihi binalar yer alıyor. Bir tanesi Torino'nun en ünlü müzesi olan "Museo Egizio" yani Mısır Müzesi. Bu müze dünyaca ünlü ve birbirinden değerli parçalardan oluşuyor. Müzenin hemen karşısında ise bakmaktan en çok keyif aldığım bina olan "Biblioteca Nazionale"yani şehir kütüphanesi. Bu bina adeta insana "Kütüphane dediğin böyle olmalı." dedirtiyor.



Aslında bir öğrenci şehri olan Torino'nun en işlek caddelerinden bir başkası ise "Via Po". Bu cadde "Piazza Castello"dan başlayarak Po Nehri'ne kadar uzanıyor. Cadde üzerinde Torino Universitesi'nin kampüsü olduğundan cadde, öğrencilerin işgali altında. Dolayısıyla bir çok Cafe, butik, sanat galerisi ve kitapçılara rastlamak mümkün. Bunun dışında özellikle Mısırlıların fast food büfeleri bir hayli yer kaplıyor. 

Via Po üzerindeki Cafeler oldukça uygun fiyatlı. Özellikle Aperotivo için çok uygun. 

Bunun dışında, karşılaştığım her yeni meydan benim için heyecan verici! Bu şehir yaşamak için çok uygun aslına bakılırsa, çünkü ne çok büyük ne de çok küçük... Sıkılınmayacak kadar büyük ama benimsenecek kadar da küçük... Rüya şehir Torino'dan iyi haftasonu dileklerimle...    Z.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder