25 Şubat 2015 Çarşamba

Güneşli, Ilık Bir Günde Torino...

Son iki gündür hava çok güzelleşti. Artık puslu ve yağışlı değil; aksine gökyüzünde tek bir bulut dahi yok. Böyle insanın içini ısıtan bir havada dolaşmak gibisi yok doğrusu! Artık yavaş yavaş kocaman montları, kalın kazakları ve ağır botları kaldırma vakti. Kampüste, insanların bahçelere yayıldığı, futbol oynadığı ve kahvelerini dışarıda içtiği bir gündü bugün...





Bugün okuldan çıktıktan sonra, şehri bir de "bahar gözüyle" görmek istedim. Dolayısıyla akşamüstünde, işlerinden çıkan insanlarla beraber, kalabalık Torino sokaklarına daldım. Sokak sanatçılarının fazlalaşması baharın bir başka habercisi adeta. Öyle ki, resmini çekemesem de bugün bisiklete binen bir "Spider Man" bile gördüm... 


























İtalya ve heykelleriyle ilgili öğrendiğim ilginç bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. At üzerinde canlandırılan hükümdarların ölüm şekilleri, atlarının nasıl durduğuyla anlatılıyormuş. Örneğin soldaki resimdeki hükümdarın atının tek ayağı havada... Dolayısıyla bu, hükümdarın yatağında öldüğü anlamına gelirken; şaha kalmış bir at üzerindeki hükümdar heykeli, hükümdarın savaşta öldüğünü anlatmaktaymış. İtalyan arkadaşım bunu anlatırken, dört ayağının üzerinde duran atlı bir hükümdar heykelinin önünden geçtik ve ben bu hükümdarın nasıl öldüğünü sordum Ancak onu gafil avlamış olmalıyım ki cevabını bilmediğini söyledi...




Hava karardığında insanlar yavaş yavaş evlerine gitmek üzere sokakları  terk etmeye başladı. Torino'daki yirmi ikinci günüm sona erer iken, "Piazza Martha Emenualle"de bulunan çok şık bir kokteyl barda günümü sonlandırdım. Burada insanı şaşırtacak derecede değişik kokteyller yapılıyor. Örneğim çay fincanında tarçınlı ve yaseminli içtiğim kokteyl çok hoşuma gitti. Bunun dışında benim ve arkadaşlarımın içtiği kokteyller resimdeki gibi. Kokteyllerin hepsi kendine özgü ve doğaçlama şekilde yapılıyor; yani herhangi bir bara girerek sipariş edilecek türde değiller. Bunun dışında 18.00-20.00 arasında "Apperetivi" yani açık büfe atıştırmalıklar varmış; ancak büfeye yetişemedim. 

Bu güzel kokteyl bardan çıkıp, tertemiz Torino sokaklarında yürüyerek eve dönmek ise günün en sevdiğim anlarından biriydi.

Z.

23 Şubat 2015 Pazartesi

Kedilerle Dolu Bir Cafe Mi?

Bu şekilde bir konsepti ilk defa burada gördüm. Ancak dünyada aslında baya yaygınmış... Amerikalı tatlı bir bayanın sahibi olduğu bir Cafeye gittim dün. Torino'nun en ünlü alış veriş caddesi olan "Via Roma"'nın hemen paralel caddesi ("Via Giovanni Amendola") üzerinde yer alan mini minnoş bir yer. Cafenin ismi "MiaGola Cafe" ve bu konseptin ismi de "Cat Cafe". İnsanlar Cafenin önünde kuyruk olmuş, içeride yer boşalmasını bekliyorlardı. Kuyruğu beklemeye karar verdik ve sıramız geldiğinde içeriye girdik..    

İlk bakışta neyin insanların bu kadar ilgisini çektiğini anlayamasam da, daha sonradan fark ettim ki; Cafenin içerisinde bir dolu kedi var. Kimisi bir koltuğa yatmış, uyuyor; kimisi insanlara kendisini sevdiriyor ve kimisi ona olan ilgiden pek de hoşnut gözükmüyordu... Sayabildiğim kadarıyla altı kedi vardı, ancak Cafenin sahibi diğer kedilerin bir odada olduğunu, çok kalabalık olduğu için dışarıya çıkarmadığını söyledi. Tüm kedilerle bizi tek tek tanıştırdı... Silvester ve kız kardeşi Snow White, Prenses,  Uykucu ve diğerleri... Bizim masamıza Silvester oturdu ve biz kalkana kadar o da kalkmadı.

Duvarlarda, Cafede dolaşan her kedinin birer portresi olduğunu fark ettim. Tüm masalarda kedilerle ilgili kitaplar ve televizyonlarda kedilerle ilgili belgeseller vardı.

Tahmin edilebileceği gibi, Cafenin en meraklıları tabiki de çocuklar! Tüm İtalyan çocuklar kedilerle oynuyor, onlara sarılıyordu ve aileleri gayet rahatça çocukların ne yaptıklarını dahi izlemiyorlardı. 

Kedilerle dolu bir yerde mutfak olur mu diyenlere gelecek olur isek; Cafede yalnızca içecek servisi var. Yiyecek olarak eğer özel olarak o gün yapılan bir kek veya pasta var ise onu ikram ediyorlar; ancak her gün her tatlı olmuyormuş. Kediler, kendileri için hazırlanmış özel minderlerden başka bir yere oturmadılar aslında ve kahvenizi içerken ayağınıza da dolaşmıyorlar. Ayrıca kimse kedileri kucağına almıyor; kedileri oldukları yerde severek rahat bırakıyorlar. Herkes, her şey çok sakin burada...

Üç adet menü ile karşılaşıyorsunuz içeride; kahve menüsü, alkol menüsü ve çay menüsü... Bunun dışında pazar günleri öğlene kadar ufak bir büfede brunch servisleri mevcut. Fiyatlarına gelecek olursak da Torino'daki herhangi bir Cafeden farksız...

Değişik bir pazarlama tekniği doğrusu. Ama hoşuma gitmedi de diyemeyeceğim...

Z.







21 Şubat 2015 Cumartesi

Biraz Gece... Biraz Gündüz...

Final sınavım bittiği için artık her şey düzene oturdu ve kendimi şehre daha çok bıraktım...



Önce geceden başlayayım. Gündüzlerine zaten hayran kaldığım bu şehri bir de gece görmelisiniz! Evet, hava karardıktan sonra belki market için falan dışarı çıkmıştım ama ders temposu nedeniyle dün geceye kadar koskocaman olan meydanların bu kadar güzel ışıklandırıldığını ve bu sayede büyüleyici bir film setine dönüştüğünü bilmiyordum.






Sınav çıkışı, dünyanın dört bir yanından olan ve gerçekten çok sıcakkanlı sınıf arkadaşlarımda buluşmak için sözleştik. Sınıfta birkaç tane İtalyan olduğu için onlar nereye gitmemiz gerektiğini iyi biliyorlar. Resmini çekememiş olsam da gittiğimiz yer "San Salvario" bölgesinde, "Piazza Saluzzo" denen bir meydan ve etrafı. Bu bölge üniversite öğrencilerinin hafta sonları biraz yeyip, biraz içip ve biraz sohbet ederek vakitlerini geçirdiği yerlerden bir tanesi.  Meydanın ortasında devasa bir kilise yer alıyor. Bu kilisenin etrafı her saat biraz daha kalabalıklaştı. Meydanın çevresi ve meydanı kesen sokaklar küçük Publar ve Barlarla dolup taşıyor. Bu Pub ve Barlara girmek ise özellikle saat 00.30'dan sonra biraz zor çünkü inanılmaz kalabalık. İçeride yer bulamayanlar genelde kilisenin çevresinde toplanıp, eğlencelerine orada devam ediyorlar. Kimse havanın  buz gibi oluşuna aldırmadan gece geç saatlere kadar oradan ayrılmıyorlar. Bu bölgede genelde yabancı öğrenciler var. Ama elbette ki İtalyanlara da rastlamak mümkün. Bu bölgenin yalnızca cuma akşamları dolduğunu da belirtmem gerekli sanırım. İtalyanlar cumartesi akşamları başka bölgelere gidiyorlarmış. Bu bölgeleri ilerleyen haftalarda öğreneceğimi düşünüyorum. San Salvario bölgesine gündüz gidildiği takdirde bir şey bulamayacağınızı da belirtmek isterim; yalnızca gece dolan ve her yerin geceleri açık olduğu bir bölgeymiş çünkü.
                                 

Geçen hafta Torino'yu daha çok keşfetmek adına Po Nehri'nin karşısında bulunan bölgeye gitmeye karar verdim. Şansıma hava da çok güzeldi. Böylece bisikletime binerek küçük bir tura çıktım. 

Merkezden, nehrin karşısına geçtiğinizde sizi büyük bir kilise karşılıyor. Bu bölgedeki en büyük kilise burası. Kilisenin sağ tarafından uzanan dağın eteğinde bir şato var. Buraya Torino'nun balkonu diyorlar. Buradan tüm şehri ayaklarınızın altına almak mümkün. Ancak buraya çıkacak zamanı henüz bulamadım. Çünkü ben kilisenin sol tarafına doğru ilerlemeyi seçtim. Bu bölgede küçük mahalleler yer alıyor. Bu mahallelerin aralarında ufacık butikler ve daha da ufak cafeler var. Ama bunlar hep azınlıkta. Örneğin, oturduğum cafeyi bulmak çok kolay olmadı. Ancak iki İtalyan bayanın sahibi olduğu bu cafe gerçekten çok sıcaktı. Burada "caffe macchiato" içerek yoluma devam ettim.

Sonuç olarak şehrin bu kısmı merkeze göre daha sakin, sokaklarda insan görmek zor ama yine de çok güzel. 
Z.

14 Şubat 2015 Cumartesi

Sevgililer Gününde Torino...



Bu Torino'da geçirdiğim ikinci cumartesi, yani bugün, sevgililer günü... Dışarı çıktığınızda herkesin elinde birer gül veya kalp şeklinde balon görmek mümkün. Hava bugün yağmurlu da olsa, herkes sokaklara dökülmüş, dolaşıyor..

Torino, İtalya'nın çikolata başkentiymiş; bunun izlerini sokağa çıktığınız an görmek mümkün... Her köşe başında ufak bir butik çikolata dükkanı, her cafede mutlaka çikolata ile yapılabilecek kahveler var. Çikolatayı hiç alışmadığımız bir şekilde sergiliyor İtalyanlar. Benim en ilgimi çeken, kocaman çikolata bar parçalarını kilo ile satmalarının dışında (kilosu 54 Euro civarı), bir butik çikolatacı var ki; hayal gücü ile çikolatadan neler yapılabileceğinin kanıtı aslında. 




Bu dükkanın yani "Chocostore"un sahibi, beni kırmayarak çikolatalarının resimlerini çekmeme izin verdi. Çikolataların tadı da alıştığımızdan farklı; mesela bitter çikolata o kadar yoğun ki, neredeyse acı! Ben her zaman sütlü çikolata sevdiğim için, bitter burada iyice acı geldi bana. Ama sütlü çikolatalara denilecek laf yok...













Gelelim yaratıcılık kısmına; makarna şeklinde, pizza şeklinde paketlenmiş olanlara bayıldım ben. Özellikle hediye vermek için çok uygun!

 Üstelik hangi çeşit makarna veya pizza severseniz, onu da seçebilirsiniz; örneğin makarnayı sphagetti veya penne şeklinde; pizzayı margaritha, perugina veya diğer çeşitleri de deneyerek almak mümkün.



 Gelelim süslülere... Bu topuklu ayakkabı şeklindeki çikolatalara kim bayılmaz ki? İnsan yemeye kıyamaz... Her renkten ve yine her çikolata çeşidinden topuklu ayakkabı bulmak mümkün. Hatta resmen bir ayakkabı koleksiyonu dahi yapılabilir!





Çikolata ile daha başka ne yapılabilir diye düşünürken karşıma kocaman kocaman yapılmış harfler ve rakamlar çıktı. O kadar sevimlilerdi ki bakmaya doyamadım, tüm harfleri tek tek inceledim., kimi beyaz çikolatadan yapılmış kimi sütlüden.. Bunlardan da çok cici hediye olacağını düşünüyorum...





İtalya denince akla tabiki peynirler de gelmiyor değil. Dolayısıyla bu ayrıntıyı da kaçırmamış Chocostore'un çikolata ustası ve permesan peynirinden esinlenerek yaptığı bu çikolata toz şeklinde yeniyormuş. (Sağda)
Ve alkol meraklıları için yaplan çikolatalı likörler, vodkalar ve zeytinyağları da mevcut. Ben tadlarına bakmadım ancak eminim ki onlar da çok değişiktir. (üst solda)




Ve tabiki işi ticarete döken her tüccar gibi burada parti eşyaları, tişörtler, telefon, bilgisayar ve tablet kapları, duvar saatleri, masa lambaları ve daha nicelerini bulmak mümkün.



      






Torino'ya yolunuz düşerse çikolata yemeden ve hatta şehir merkezinde hemen hemen her köşe başında bulunan çikolata butiklerine uğramadan dönmeyin derim.

Z.







11 Şubat 2015 Çarşamba

Sakin geçen iki günün sonunda...

Cıvıl cıvıl geçen hafta sonunun ardından, Torino şehri sakinleri yeni haftaya başladı...

Bu hafta, yaşama iznimin onayı için polis merkezine gitmem gerekiyordu. "QUESTURA" denilen (meğerse göçmen bürosuymuş) merkezi bulabilmem yaklaşık iki saatimi aldı ve randevuma da bir saat geç kaldım. Polis merkezini ararken, evimin çevresinde bulunan neredeyse tüm polis merkezlerinin yerlerini öğrenmiş oldum (her şeye olumlu yönünden bakmak lazım tabi). Göçmen bürosunu bulduğumda, anladım ki ben geç kalmamışım. Tembellikte bizden beter olan İtalyanlar da bir saat geç gelmişler. Dolayısıyla boş yere stres yaptığımla kaldım ve işim de hallolmuş oldu. Günün kalan kısmını ise ufak tefek mağazalara bakarak geçirdim...

Ders çalışma temposunun artması sebebiyle vaktimin çoğunu evde geçiriyorum bu ara. 20 Şubat'taki sınavım geçtikten sonra her şey daha rahat olacak...

Dolayısıyla bugün akşamüstünde bunalmış bir vaziyette kendimi sokağa attım. Evimin hemen yanından çektiğim bu resimde, gün batımıyla Mole çok güzel görünüyordu.

Hafta içleri İtalyanlar iş çıkışlarında kendilerini old town'da buluyorlar. Upuzun alışveriş caddeleri kocaman meydanlara bağlanıyor; bu meydanları geçtikten sonra ise tekrar kendinizi markalar diyarında bulabiliyorsunuz. Benim en hoşuma giden alışveriş caddeleri Via Roma ve Via Alberto Carlos. Bu iki cadde birbirine paralel şekilde ilerliyor. Dolayısıyla birinden gidip, diğerinden dönmek mümkün. Caddelerin uzunluğu tahmini olarak 3 km. Yani bugün hiç yoktan 6 km yürümüş oldum. Caddeler sizi meydanlara çıkardığında, havanın da ısınmasıyla birlikte, cafelerin sokaklara masa sandalyelerini attığını, insanların sohbet ederek yolun ortasına öylece oturduğunu ve sokak sanatçılarının her köşede değişik bir müzik yaptığını görmek mümkün. 19.30'da kapanan mağazalarla birlikte herkes evlerine dağılıyor. 

Torino'nun Bicerin kahvesinden sonra en ünlü yiyeceği resimdeki bu bisküvi. Kedi dili gibi görünüyor aslında ama tadının hiç alakası yok. Dışı "macaron" gibi yumuşak, ağızda yumurta tadı bırakıyor ve fiyatları da oldukça kabarık (bisküvi için elbette). "Vaschetta" isimli bu bisküvi, bu bölgeye özel, kahvelerle de iyi gidiyor. 



Başka denediğim şey ise, İtalyan birası (Moretti). Biliyorum Türkiye'de de var bu bira. Ancak burada envai  çeşidini bulmak mümkün.. Ben sıfır kalorili ve kara biberlisini denedim en son, çok da alıştığım gibi değildi açıkçası...

Bir sonraki yazımda çikolata denilince İtalyanların aklına neden Torino geldiğini yazacağım...

Z.

9 Şubat 2015 Pazartesi

İlk Hafta Sonunun Ardından...


Torino'da geçirdiğim ilk hafta sonumu değerlendirmek gerekir ise;


Cumartesi günü güneşin çıkması ve havanın açmasının da etkisiyle tüm meydanlar insan doldu. Cumartesi akşamı ise herkes minik publara doluşuyor; kimisi şarabını yudumlarken kimisi espressosunun üzerine limoncello içiyor.

İtalyanların özellikle 16.00'dan sonra sokaklara döküldüklerini ve geç saatlere kadar kalabalık caddelerde dolaştıklarını gözlemledim. Burası için şaşırtıcı aslında çünkü hafta içinde bu kadar nüfusun olabileceğini düşünemiyor insan. Özellikle evimin bulunduğu Via Garibaldi ve Via Roma caddelere tıklım tıklım! Sokak sanatçıları büyük ilgi görüyor... 




Pazar günü de sakin değildi. Gündüz her meydanda bir pazar kurulmuştu. İnsanlar akın akın alış veriş ediyordu. 


Pazar günü Po Nehri'ne (Fume Po) gittim. Nehrin kenarındaki parklarda çocuklar oyunlar oynuyordu. Ankara'da görmeye alışık olmadığım bir görüntüydü aslında. Çünkü bilindiği gibi, Ankara'da çocuklar hafta sonları AVM'lere gidiyorlar.



Torino'nun etrafı Alp'lerle çevrili ve Po ovasında yer alıyor. Dolayısıyla Po nehri bu bölge için hayat demek. Zaten herhangi bir meydana çıkıldığında Alp Dağları'nı görmek mümkün. Bu sebepledir ki buradaki hava tertemiz. Ayrıca sokaklarda şakır şakır akan buz gibi çeşmeler yer alıyor. Buradaki insanlar içme suyuna her an ulaşabilir. Zaten kimse marketlerden su da almıyor...


Güneşli bir hafta sonunun ardından, Pazartesi günü geldi. Bugün kampüse gidip bisiklet almayı planlamıştım. Via Po caddesinden 18 numaralı otobüse bindim. Ancak otobüs biletimi yanlış bilet makinesine sokmuşum. Göçmen mahallelerinden geçerken, otobüse biletleri kontrol etmek üzere görevliler bindi. İngilizce bilmeyen bilet görevlilerine derdimi anlatmaya çalışırken inmem gereken durağı kaçırdım (hatta baya bir kaçırdım). Sonuç olarak görevliler bana 50 Euro ceza kestiler ve biletleri nasıl kullanmam gerektiğini anlattılar. 




Okuldaki resepsiyondaki, daha önce telefonla konuştuğum, adam bana bir bisiklet verdi. Okula gidip gelirken bu bisikleti kullanacağım. Okul ile ev arası yaklaşık 8 km. Yaklaşık 35-40 dakikada okuldan eve geldim. Gelirken, Torino'nun tüm Po Nehri boyunca uzanan parklarından geçtim. Her yer yemyeşil ve çok huzurlu. Parkların bittiği yerde hemen "old town" başlıyor; yani etrafa baka baka sıkılmadan eve vardım.  

Şimdi ise dinlenme zamanı, sonrasına ise tabi ders de çalışmak gerekecek...


Z.    


7 Şubat 2015 Cumartesi

DAHA ÇOK KEŞİF...

Torino' daki ilk cumartesi sabahıma geveze İtalyanların gürültüleriyle uyandım. Sıkı bir kahvaltıdan sonra bugünkü programımı uygulamak üzere Via Garibaldi'den yola çıktım... 


Via Garilbaldi'deki bir cafeden sıcak çikolata aldım. Bu sıcak çikolata, daha önce içtiklerimden çok farklı; neredeyse katı bir halde ve çeşit çeşit. Bitter çikolatalısı, sütlü çikolatalısı hatta beyaz çikolatalısını dahi bulmak mümkün (fiyatları da çok uygun). Ancak kıvamları çok yoğun olduğu için üzerine biraz maden suyu içmek iyi geliyor...

Via Garibaldi'den, Piazza Castello arkamda kalacak şekilde dümdüz yürüdüm. Bu caddeyi kesen neredeyse her sokakta hafta sonu pazarı kuruluyor. Bu pazarlarda meyveler, sebzeler ve ufak tefek giyim ürünleri bulmak mümkün.

Daha çok pazar bulmak için devam ettiğimde Piazza Della Rebubblica denilen meydana çıktım. Burada da devasa bir pazar var. Hatta diğer bir meydan olan Porta Plazzo'daki pazar ile birleşmiş durumda. Burada bölüm bölüm yiyecek içecek ve giyecek bulmak mümkün. Ancak burasıyla ilgili en önemli detaya gelecek olursak; bu bölge göçmenlerin mahallesi. Dolayısıyla bana pek tekin görünmedi. Hızlı bir tur atarak bu bölgeden çıktım.

Sonrasında Piazza Castello'yu geçip Piazza San Giovanni'ye geldim. Burada Torino kütüphanesi bulunuyor. Tam karşısında Torino'nun en yetenekli ve ünlü şefinin bir cafesi var; Sfashion Cafe. Her gün saat 15.00'a kadar açık olan cafede yer bulmak biraz zor. Ancak bekleyerek bu problem de çözüldü. Cafenin menüsünde; pizzalar, makarnalar, risottolar, ızgaralar ve salatalar bulunuyor. Ayrıca zengin bir tatlı menüsü de yok değil. Burada ilk defa Limoncello içtim. Bu içkide alkol baya fazla ve limonlu olduğundan tadı kolonyaya benziyor. Zaten iki shot ile muhtemelen sarhoş olmak mümkün. Yinede, İtalyanlar bu içkiyi kahve ile içiyorlar.

Oradan ayrıldıktan sonra, Torino'nun sembolü haline gelmiş olan içerisinde sinema müzesinin de bulunduğu "Mole" ye geldim. Bu bina, Torino'nun en yüksek binası ve içerisindeki asansör sayesinde panoramik şekilde tüm şehri izlemek mümkün (elbette bedeli karşılığında). Binanın hemen girişinde ise Pideomont bölgesinin markası haline gelmiş olan Eatly bulunuyor. Eatly akımı, fast food akımına tepki olarak doğmuş ve hızlı hazırlanıp, yenen yemeklerin aksine, slow food yani yavaş yemek konseptinin öncüsü. Hatta İstanbul'da bile var!

Mole'nin sokağında University of Turin de bulunduğundan cıvıl cıvıl ve öğrenci dolu. Ucuz yemekler ve hediyelik eşya bulmak mümkün. Türkiye'den verilen hediyelik eşya siparişlerini aldıktan sonra, akşam hazırlayacağım yemeğim için alışverişe gittim. 

Yemeğimi yedim ve şimdi ders çalışmaya hazırım...

Z.





6 Şubat 2015 Cuma

Turin'i kesfederken...


Bu sabah ufak bir gezi ile güne başladım. Dun çok fazla kar yagdığı için pek disari cikamamistim. Gerci uzun suredir buraya ilk defa kar yagiyormus... 18. Yy'dan kalan bu sehir karlar icerisinde muhtesemdi!

Bugun kar durdu ancak yagmur yagiyor. Ben de artik cikmak gerektigini dusundum. Dolayisiyla evimin yaninda bulunan Piazza Castello'dan Via Roma istikametine dogru gezmeye karar verdim... Bir cok Italyan sehrinde oldugu gibi Torino'da da meydanlar cok fazla. Yolda giderken Piazza San Carlo onume cikti. Bu meydan sehre hosgeldiniz der gibi. Devasa 18. Yy'dan kalma heykellerle bezeli kapilari var. Bir an Ankara'ya giristeki kapilar aklima geldi de, neyse....

Bu kapilardan gectikten sonra Via Roma karsima cikti. Bu cadde dunyaca unlu markalarla dolu. Bumun yanisira ufak cafeler de bulmak mumkun... ancak ozellikle bahsettigim meydanlarda ozellikle yaz aylarinda cafeler cok cici ve canli olacak, cok belli.

Torino ile ilgili bir baska ilginc bilgi ise bu sehirde yagmur altinda gezmenin cok kolay oldugu. Cunku sehir kurulurken, krallari islanmasin diye tum caddelerde sacaklar mevcut. Dolayisiyla neredeyse hic islanmadan old town u gezmek mumkun. Magazalara baktiktan sonra bir seyler yemek icin Via Po'ya yoneldim. Burada universite ogrencilerin gittigi kucuk, cici cafeler mevcut. Buralarda her oglen ve aksamlari Aporativo yapilabiliyor. 7-10€ arasinda degisen fiyatlari var ve aksamlari alkollu icecek servisleri de oluyor. Acik bufelerden istenilen her aperatif alabiliyorsunuz, yanina bir de kahve...



Yemegimi de yedikten sonra azicik dinlenmek ve isinmak icin eve geri geldim. Daha aksama ders calismam gerekecek.

Z.